Nitroverm

Ülkemizdeki tarım işletmeciliğinde, çok uzun yıllardır aşırı kimyasal gübreler ve zehir kullanımı sonucu maalesef topraklarımız ölmüş, canlılığını yitirmiş, doğal yapısını kaybetmiş, dolayısıyla artık verim alınamaz hale gelmiştir. Aslında, geçmiş yıllarda, doğal yapısı itibarıyla topraklarımızda var olan yoğun miktardaki yararlı mikroorganizmalar, son yıllarda iyice artan, aşırı kimyasal madde kullanımı ve zehirlerle yok edilmiş ve topraklarımız tamamen patojenlerin (kötü ya da zararlı mikroorganizmaların) istilasına uğramıştır.

Yani kısaca, topraklarımız işlevini yitirmiş; üstelik nematod, fusaryum vb.’ne dayalı köklerde çürüklük, verim ve kalite düşüklüğü, kalıntı pestisit içeren ve doğal olmayan sağlıksız ürünler, bitkilerde çökme, hastalıklar, ölüm v.s. gibi pek çok sorunla karşı karşıya kalınmıştır. Yine tamamen patojen (zararlı) mikroorganizmaların topraktaki hastalık yapıcı etkisi sonucu, zeytin ağaçlarında vertisilyum solgunluğu denilen hastalık, narenciyede uçkurutan hastalığı, diğer meyve ağaçlarımızdaki patojen kaynaklı hastalıklar, verim düşüklükleri, üzümlerimizdeki hastalıklar v.b gibi sorunlar maalesef hızla artmıştır. Üstelik hastalıklı topraklarımıza bir başka ürün ekilse de veya fidan dikilse de, ana hastalık kaynağı bizzat topraktaki zararlı bakteriler olduğundan sıkıntı devam etmektedir.

Sonuç olarak da, topraklarımızın üzerinde sağlıklı olarak tarım yapılamaz, yapılsa da sağlıklı olarak verim alınamaz hale gelinmiştir. Ayrıca kimyasal gübrelerin toprakta oluşturduğu kalıntılar ile zehir kullanımının doğal bir sonucu olarak, toprak yaşamsal işlevini yitirdiği gibi; tekstür yapısı da bozulmuş ve topraklarımız biyolojik, kimyasal ve fiziksel olarak zarar görmüştür.Üstelik kimyasal ve zehir kullanımı doğal dengeyi öylesine bozmuş ve hatta yok etmiştir ki, topraktaki yararlı mikroorganizmalar neredeyse tamamen yok olduğu gibi, keklik, yılan, solucan hatta arı v.b gibi doğal denge için çok önemli olan canlı türleri de tarım alanlarından kaybolmuş ve sonuçta, örneğin, hızla artan fare istilası gibi sorunlarla karşı karşıya kalınmıştır. Arı, yeryüzündeki mevcut bitki varlığının %86’sını dölleyen bir canlıdır. Yani yeryüzünden arı nesli kaybolsa mevcut bitki varlığının %86’sını kaybetme tehlikesi baş gösterecektir. İşte günümüzde, ülkemizdeki döllenememeden ötürü meyve alınamamış olmasının ana nedenlerinden biri de bu sorundur. Maalesef, kendi ellerimizle kendi toprağımızı ve doğamızı öldürmekteyiz. Üstelik bunun için, üstüne bir de para ödemekteyiz. Şu anda ülkemizde tarım yapılan tüm topraklardaki sıkıntıların ana nedeni budur. Bitkiler atmosferdeki ve toprakta parçalanmakta olan organik maddenin sağladığı azottan yararlanamamaktadır. Oysa havadaki azot miktarı %76’dır. Normal olarak gerek bitkiye ve gerekse toprağa organik ya da kimyasal azot takviyesi yapmanın hiçbir anlamı yoktur. Fakat topraklar artık nefes alamadığından, yeterli derecede yararlı mikroorganizma bulunmadığından (aksine patojenlerin istilası söz konusu olduğundan); bitkilerde, her türlü hastalıklar oluşmaktadır. Ülkemizde çiftçilerimiz bu tür sıkıntılardan kurtulabilmek için çareler aramakta ve fakat maalesef kesinlikle bulamamaktadırlar. Çare diye sunulan pek çok ürün ise sadece ticari amaçlarla piyasa sürülmüş olup kafa karıştırmakta, geçici, ufak tefek etkilerinin bir süre sonra kalmadığı da anlaşılmaktadır. Toprak analizleri yaptırarak, topraklarımızda var olan makro ve mikro elementlerin oranları ile ilgili bilgi alabilmek ve güya buna göre kimyasal gübrelerle takviye yapılması önerilmektedir. Oysa bu da tek başına tamamen eksik veya yanlış bir çözümleme yöntemidir. Özellikle hastalıklı topraklarımızdaki gerçek sorunu ve sebebini açığa çıkarmadığından, yanlış uygulamalara sebebiyet verilmektedir. Üstelik de zaten sorunun kaynağı aşırı kimyasal gübre ve zehir kullanımı olduğundan, hastayı tedavi ediyoruz diyerek hastalığın bizzat sebebi olan kimyasal ve zehirleri, tedavi etmek için önermek akıl işi değildir. Belki ticari kazanç adına yapılabilir. Ancak böyle bir uygulamadan ötürü, milli ekonominin, ülke topraklarının, milli servetin ve insanlarımızın zarara uğradığı düşünülürse, bu durum hiç de ahlaki değildir. Sadece fiziksel ve kimyasal analizlerle problemin kaynağı bulunamamaktadır. Kaldı ki toprakta doğal denge gereği; makro ve mikro bitki besin maddelerini uygun oranda ve bitkilerin alabileceği formda bitkiye sunma görevlerini yapacak olan yararlı bakterilerin yok edilmiş olması sonucu, toprağa vereceğimiz her türlü kimyasal gübrenin pek çoğu toprakta kalarak kimyasal birikinti teşkil etmekte, sonuçta taşlaşan, çoraklaşan, hasta topraklarla karşılaşmaktayız. Sorunun esas kaynağı, topraktaki iyi veya kötü mikroorganizmaların durumlarıdır, yani sorun biyolojiktir! Kısacası, günü kurtarmaya calışırken elinizdeki herşeyi birer birer kaybederek daha maliyetli ve değersiz tarımcılık yapar hale gelirsiniz. Üstelik kimyasal gübre ile elde etmeye çalıştığınız verimin kat ve kat fazlasını sağlımızı ve toprağımızı koruyan organik solucan gübresi ile elde edebilecekken…

Nitroverm ailesi olarak amacımız topraklarımızın ve çocuklarımızın geleceğinin sağlıklı beslenmekten, sağlıklı beslenmenin ise doğru tohum ve organik gübre kullanarak gerçekleştirilen iyi tarım uygulamasından geçtigi bilincini aşılamaktır. Solucan gübresi ile yüksek verimli ürünler elde ederken, topraklarımızı, sağlığımızı ve geleceğimizi koruyalım…